Bilirsiniz, kişisel başarı öykülerinin ne denli etkileyici olduğu konusunda oldukça kritik bir kalemdir, başlangıç noktasının başarılı olunan noktaya olan uzaklığı. Büyük başarılara erişenlerin hikâyeleri toplumsal katmanların ne kadar aşağısından başlarsa o ölçüde çarpıcı, dikkat çekici, ilham verici olma potansiyeli taşır.
John Bird İrlandalı bir Londra sakini olarak dünyaya gelir ve savaş sonrasında bu iki unvana sahip pek çok akranı gibi “Irkçı bir Katolik” olarak büyür. Bird şöyle özetliyor: “Büyürken siyahlardan, Yahudilerden hatta İrlandalı olduğum için İngilizlerden bile nefret etmem gerektiği öğretildi.”
İngiltere’deki ceza ve disiplinle görevli kurumların (Bird’ün bu konudaki tecrübeleri yetiştirme yurdundan hapishaneye kadar uzanıyor) içine ilk kez düştüğünde altı yaşında olan Bird, “Hayatımın ilk döneminde yaşadığım büyük yenilgiler olmasaydı bugün asla burada olmazdım. Okuma-yazmayı bile 16 yaşında hapishanede öğrendim” sözleriyle anıyor ilk gençlik yıllarını.
Hiç şüphesiz Bird’ü önce İngiltere’de sonrasında tüm dünyada üne kavuşturan asıl mesele The Body Shop’ın kurucusu olan Gordon Roddick’ten aldığı destekle çıkardığı The Big Issue dergisi.
John Bird 21 yaşında Edinburgh’da polisten saklandığı sırada tanıştığı Gordon Roddick’le tekrar karşılaştığında takvimler 1991’i göstermektedir. Aradan geçen 20 yılda Bird baskı ve yayıncılık konusunda birçok tecrübe edinirken; Roddick ise eşi ile birlikte Body Shop’ı kurmuş ve multi milyoner statüsüne erişmiştir.
Satışı bizzat evsizler tarafından yapılan ve bu sayede onlar için bir gelir kapısı oluşturan The Big Issue o güne kadar bu alanda çalışan tüm hayır kurumlarından farklılaşır. John Bird dergisini farklı kılan en kıymetli özelliği şu sözlerle ifade ediyor: “Ben The Big Issue’yu kurduğumda yalnızca Londra’da evsizler yararına çalışan, irili-ufaklı 501 kurum vardı ve hepsi evsizlere acırdı. Ne kadar yardım ederlerse etsinler, tek bir şeyi asla yapmazlardı: Onlara alt sınıftan kurtulma imkânı tanımazlardı.”
Eylül 1991’den bu yana evsizler tarafından satılan ve onlara bir gelir kapısı sağlayan The Big Issue bugün itibarıyla İngiltere’nin dışında Avustralya, Japonya, Güney Afrika, Güney Kore, Namibya, Kenya, Tayvan ve Malawi’de de satılarak evsiz ve fakirlerin hayatında dönüşüm yaratmaya devam ediyor.
Baron John Bird kendisi için en uygun tavrın ne olduğunu bulabilmek adına yaşamı boyunca birçok farklı politik duruşu benimsediyse de bugün en kolaylıkla telaffuz ettiği tavır enternasyonalist. Bird’ün bu tavrı The Big Issue’yu İngiltere sınırları dışına taşımasından da anlaşılıyor.
“Fakirlik ve evsizlik gibi konularda sınırlar yoktur, anlamsızdır. Bugün yapmamız gereken şey nerede olurlarsa olsunlar insanların ‘aşağı düşmelerini’ engellemek; düşseler dahi tekrar ayağa kalkabilmeleri için gereken araçlarla onları donatmaktır.”
0’dan başlayıp Lordlar Kamarası’nda devam eden yaşamındaki en kritik değerlerden birini “kaybetmeye hazır olmak” olarak açıklıyor Bird.
“Hayatım boyunca çalıştığım insanların neredeyse tamamı doğdukları an itibarıyla hayatlarının bir döneminde başarısız olmak için hazırlardı. Evsizlik denen şey olmasaydı bugün hâlâ evsizdim.”
Adalıların kendilerine has niteliklerinden biri –meraklılarının gayet iyi bildiği üzere- bolca kinaye ve cinsel tabu içeren mizah anlayışları ve Baron John Bird de bu kültürden nasibini fazlasıyla almış biri.
Bird’den Brand Week Istanbul’da kurumsal sosyal sorumluluk gibi ciddi bir meseleyi gündeme getirdiği sırada birkaç sıradışı şaka çıkması sürpriz olmayacağa benziyor. Belki de bu bir ipucu verebilir?
-Lordlar Kamarası’na nasıl girdiniz Bay Bird?
-Nasıl olacak, yalan söyleyerek, hile yaparak ve çalarak.
Yazan: Haluk Kasarcı
Haberin tamamını okumak için tıklayınız.